kuad etkinliği

“Biyoteknolojik Güzellik” trendi, bilim ve doğanın mükemmel harmonisinden doğmuştur. Biyoteknoloji ve kozmetoloji arasında köprü kurarak güzellik araştırmalarına damga vuran yeni bir çağı tanımlamaktadır. Bu yeni trend, tipik formülasyonların ötesine geçerek, kişiye özgü ve bilimden destek alan kozmetiklerin üretiminde biyoteknolojik gelişmelerden ilham almaktadır. Moleküler biyoloji, genetik, biyokimya ve nanoteknoloji dahil olmak üzere farklı bilim alanlarındaki yenilikçi bakış açılarını cilt bakım uygulamalarının ve kozmetik ürünlerin geliştirilmesine entegre etmektedir.

İnsanlığa hizmet eden biyoteknolojinin şaşırtıcı olmakla birlikte kimyadan bile eskiye dayandığı düşünülmektedir. Sebebi ise muhtemelen binlerce yıl öncesinde ilk insan topluluklarında yiyecek-içecek üretimi için fermantasyon gibi tekniklerin kullanılmasıdır. Günümüzde de sıklıkla fermantasyona dayalı çalışmalar yürütülmektedir. Son birkaç yılda, biyoteknolojinin güzellik ve dermatoloji alanına entegrasyonu büyük ölçüde artmıştır.

Deniz habitatlarından toplanan az miktarda alg, laboratuvarlarda çoğaltılmakta, mikroorganizmaları beslemekte ve onların aktif bileşenlerini artırmalarını ve üretmelerini sağlamaktadır. Benzer şekilde yalnızca Antarktika'da bir buzulun altında gelişebilen tek canlı mikroorganizmadan elde edilen bir deniz bileşeni formülasyonlar için oldukça önemlidir. Sürdürülebilirlik ilkesine bağlı olarak okyanustan hasat yapmamak ve bu nadir biyolojik çeşitliliği korumak önceliklidir. Dolayısıyla yine burada biyoteknolojinin sihirli değneği harikalar yaratmıştır. Elbette biyo-kaynaklar yalnızca deniz kökenli ürünler değildir. Örneğin vegan cilt bakım markası kendi mayaları ile biyo-fermente edilen Brezilya şeker kamışından “vegan skualen” elde etmiştir. Böylece sürdürülebilirliği önemseyen tüketici de etkinlik ve sürdürülebilirlik arasında seçim yapmak zorunda kalmadan gönül rahatlığıyla bu ürünleri kullanabilmektedir.

Sonuç olarak biyoteknoloji, hammadde kalitesini düşürmeden, doğal kaynağa zarar vermeden, ulaşılması zor olan ya da kaynağı tükenmekte olan aktif bileşenlerin çok daha düşük karbon ayak izi ile elde edilmesini mümkün kılmaktadır. Kozmetik formülasyonlarına yeni bileşenlerin ya da nadir elde edilen bileşenlerin dahil edilmesi için biyoteknolojik potansiyelden yararlanmak şüphesiz ki oldukça kıymetli ve heyecan verici olacaktır.